25.10.12

bugün bayram :)


Bayramdan önceki bir hafta, arefe günü ve nihayet bayram!
Önce bayramı sevinçle bekliyoruz, hazırlıklar bitmek bilmiyor.
Özellikle de bayram temizliği safhası en sevdiğim kısım! Yalana bak :) Sarmayı unutmayalım :) Bu sene o işten yırttım! Sonraaaaaa en güzel kısım alışveriş. Ama benim gibi her şeyin mükemmel olmasını istiyorsanız, 3 semt, 2 avm ve üstüne onlarca mağaza gezmeniz gerekebilir. Kız olmak zor, ben napiyim :)
Ve mutlu bir bayram sabahına uyanmak için son dokunuşları da tamamladıktan sonra önce bayram namazına giden baba ve abi beklenir. Evin kızları güzel bir kahvaltı hazırlar :) Bknz: Ben! :) Eller öpülür, harçlıklar alınır. En çok el öpen de benim evde, öp öp bitmiyor :)
Son olarak yukarıda tam ortadaki koç gibi kurban olacak danamız anını bekler. İşte en can yakıcı nokta. Malesef ben o gün ve sonrasında pişen o eti kesinlikle yiyemiyorum :/
Ama o rengarenk şekerler ve çikolatalar vazgeçilmezim. Kiloyla bile yiyebilirim :)
O halde herkese şeker tadında bayramlar!


Ve Barış Manço klasiğini de unutmadan, bugün bayrammmmmmm :))



17.10.12

işler güçler

İş yerinde 3 haftamı doldurdum!
E artık deneyimli sayılırım :) Şaka bir yana şimdiden birçok şeye hakimmiş gibi hissediyorum, kendimi ve bu gerçekten çok yorucu. Zaten ilk gün yaşadığım tatsızlıklar yüzünden ilk günden bile bir sürü şey öğrenmiştim. Sonrasında da bana gösterilmese bile hem gözlemleyerek hem programı karıştırıp kimin ne yaptığına bakarak ve tabii notlar alarak bilgilerimi pekiştirdim. Madem çelme takan çok, ben de hazırlığımı yapıyorum, haliyle. Biraz da o yüzden gıcıklar, galiba. Bir şeyi yapmam için bir kez görmem yetiyor ama ben ne yapıyorum araştırmacı gazeteci ruhumu da yanıma alıp her şeyi didikliyorum, oh olsun! :)
Hani yeni biri başlayacaktı ya işe. İşte o çocukla (kod adı; komik surat olsun :P) 1 haftada kanka olduk. O geldiğinden beri huzur buldum, resmen. Bazen bıdı bıdı hiç susmadan konuşuyoruz. Arada girdiğimiz gülme krizlerini saymıyorum. Gülmeyi özlemişim. Hem ben bu acuzelere kadar hep gülerdim ki. Tüm bunlar bir malzeme, onlara. Dedikodu kazanları daha çok kaynıyor ve aramızdaki arkadaşlığı çekemiyorlar ama olsun artık takmıyorum! Hem komik surat da anladı, neyin ne olduğunu. Yanında olmam gereken iyi insanlarlayım. Müdür de hakkımı her şekilde savunuyor. İçim rahat.
Bahsettiğim komik anlardan biraz biraz:

An, dünden.
Komik surat'a yapması gereken işi öğretmem gerekiyor, o da yanımda oturuyor.
Yemekten sonra dişinin arasına bir şey kaçmış, söylemekte de bir sakınca görmüyor :)
Neyse aradan en az 4 saat geçmiş, tam dalmış ona işi anlatırken masadaki zımba telini alıp ağzına sokuyor, bizimki.
Ben gülmekten konuşamıyorum :)
Düşünsenize tam işe dalmış bir şey anlatıyorsunuz, yanınızdan durduk yere zımba telini ağzına sokup dişine kaçan şeyi çıkaran sonra da oh rahatladım diyip o bin bir şekil suratını yine komik bir hale sokan biri var! Nasıl gülmeyeyim :)

Bugün,
Aslında İnsan Kaynaklarının stajyeri olan bizim stajyerin sınıf arkadaşı çocuk, yardıma geldi. İçeri girer girmez "-dosyalama işi varmış" diyip dikildi. Bu çocuk da aynı komik surat gibi hafif saf suratlı.
Beni yine gülme aldı, sabah sabah :) Bir de üstüne rengarenk çizgili bir gömlek giymiş, daha bir gülesim geldi :) Zavallı çocuk bütün gün kargo açıp evrak ayıkladı, varlığı yokluğu birdi. Öğle arasından dönüşte bir baktım karanlıkta hala evrak açıyor. (karanlık çünkü kimse olmadığı için öğle arasında ışıkları kapatıyoruz) "-niye karanlıkta oturuyorsun?" dedim, çocukcağız ışığın yerini bulamamış. Tüm gün çocuğu gördükçe o ilk geldiği an aklıma geldi. Hala gülüyorum :)))

Perşembe,
Bizim patronlardan kadın olanın, beyaz mavi gözlü süs köpeği var, bütün gün oradan oraya koşuşturuyor. İlk başlarda iş yerinde köpek olması garip geliyordu ama ona da alıştım. İş yerinde de her yer cam sadece arada jaluziler var, onlar da hep açık. Benim masam da cama yakın tarafta olduğu için, yan tarafımda bir şey hareket ettiğinde gözüm takılıyor. Yine böyle bir şey geçti ama havadan gibi sanki. Herhalde yanlış görmüşüm, deyip işime devam ettim. Biraz sonra patron bizim departmana geldi, arkasından da köpeği. Tam çıkarken de köpeğe "hani senin topun nerede?" dedi. Sonra topu fırlattı. Ben de komik surata dönüp, "aa o uçan topmuş demek ki, köpek uçamayacağına göre.." dedim. Çocuğun bana bakışı hala gözümün önünde. Tabi yine gülme krizleri. Aklıma geldikçe gülebilirim. Hatta bir şeye sinirlendiğimde falan bunu düşünsem yeter :)

Bunlar gibi niceleri var ama benim hafızam rakamlarla bulandığından affedin :)

9.10.12

ben boğulurken!

"Konuşmaya değer insanlarla konuşmazsan insanları, konuşmaya değmez insanlarla konuşursan kelimeleri yitirirsin. Sen öyle biri ol ki ne insanları ne de kelimeleri yitir."
demiş, Konfüçyüs.

İş yerinde her gün belki bin kez sabır diliyorum. Öyle bir yerdeyim ki duymazdan gelmek, görmemek, kafaya takmamak mümkün değil. Sabah 8 buçuk akşam 7 cahil insan zırvalarına katlanıyorum. Sadece işteyken kalsa iyi ama öyle bir emiyorlar ki enerjimi mutsuz olmamı gerektirecek hiç bir sebep olmamasına rağmen ben ruh gibi dolaşıyorum. 
Neredeyse kurumsal bir şirkette çalışmama rağmen, içindeki daha doğrusu benim departmanımdaki insanlar (henüz diğerlerini  tamamen tanımıyorum) öyle boşlar ki.. Hayır, niyetim kimseyi küçümsemek değil azıcık insan tanıyorsanız neyin ne olduğunu anlamak için en fazla bir saat yeter. Dayanamıyorum, basitliklerine, cahilce davranışlarına. Ve emin olun bilgili, görgülü olmak için diploma gerekmiyor insana. O tamamen aileden gelen ve kendini yetiştirmekle alakalı bir durum. Bir kere nerede nasıl davranacağını bilmiyorsa insan orada duracaksın. Hadi stajyer kız ile diğer eleman kız daha 17'sinde 18'inde olsunlar ki en çok ortalığı karıştıran, dedikodu yapanlar da onlar. Kendi kendilerine yapmayacaklarına göre siz 30'unda merdiven dayamış bayanlar hiç mi görgünüz yok, kiminle dedikodu yapıyor sanki o kızlar, yine sizinle! 
Bütün bir gün iş yerinde kulaktan kulağa oynuyorlar. Öyle iğreti ki.. Kendimi anaokulunda ya da oyun bahçesinde hissediyorum. Odaya girenin hemen arkasından ya da o an orada olan birinin hakkında kendilerince şifrelerle veya doğrudan ağızlarına geleni söylemekten çekinmiyorlar, bir kere. Sonra uslüp denen şeyden haberleri yok! Tamam arkadaşsınız ama orası bir iş yeri değil mi? Bir adap gerektirmez mi? Lan kelimesi eksik değil, ağızlarından. Ben mi yanlış düşünüyorum? Hem biz de öğle arasında müdürle ve memur beyle gidip tavla oynuyoruz, orada espri yapıp gülerken iş yerinde yine birbirimize bey, hanım diyoruz. Bu değil midir, doğru olan?
Boğuluyorum, onların içinde. Nefes alamıyorum. Nasıl sabrediyorum bilemezsiniz. Ben sadece işimi layıkıyla yapmak, öğrenmem gereken ne varsa öğrenmek ve seviyeli bir iş arkadaşlığı istiyorum. Çok mu şey istiyorum, Tanrım :(
Patronum bugün yine ne sorun yaşarsam yaşayım onun yanına gitmemi söyledi. Sen kültürlü birisin onları takma dedi, yine. Hiç yoktan derdimden anlamak isteyen birileri var ama çare değil.
Yarın yeni biri işe başlıyor, hemen yanı başımdaki masada. O da deneyimsiz. Ve ben şuan yaptığım işi ona öğreteceğim. Tabii onlar gibi değil, insanca, medenice ve olması gerektiği. Ama ne yazık ki o da erkek. Bu sefer arkamdan benim de dedikodumu çıkarırlar diye korkuyorum ki yaptıklarına da eminim. Araya aşk meşk sokarak lafımı ederlerse işte buna tahammül edemem. Keşke kız olsaydı da onunla konuşabilseydim ben de. Hem insanları hem de kelimelerimi yitirmezdim :(

*Dünyam parçalanıyor... İyi gibi davranıyorum ama değilim :(

8.10.12

ödül aldım, ben! :)

 
Bloggerların en disiplinli, en sağduyulu sevecen bloggerı deeptone bana ödül vermiş, ilk mimden sonra ilk ödülümü de almış oldum. Art arda bir sürü mutluluk :) Paylaştıkça çoğalsın diye ben de çok severek okuduğum dostlarımı ödüllendiriyorum! :)

Öncelikle kısa sürede bir dost gözüyle gördüğüm Gülnihâl-Ayrı değil birleşik'e gelsin :)
Sonrası da yazılarını zevkle okuduğum ve takip ettiğim dostlara; LaLa, Ebru i.S., Nesrin, dream, semmma, bi yazıp çıkan kız, Pire Kızı, Mshn, sonsuz dekorasyon, Beyza Mollaahmetoğlu, Nora, Tuvalet Kağıdı, Summer, bay tükancı, Serapus, safransarı, S.A.M.İ.R, AhuDudusu, Melodram.

7.10.12

ilk mim ilk göz ağrısı :)

Sevgili Melodram beni mimlemiş(ti). Hayallerime vakit ayırıp bir mimarlık harikası(hem de ne harika) yapmam gerekiyordu ama neden mimar olmadığım da böylece tescillenmiş oldu ve ben o güzelim evimi yapamadım :/ O yüzden de bu ara çoğu bloggerın yaptığı şarkılı mimi yapmaya karar verdim :) Hem bu konuda çok daha becerikli olacağım kesin. Vakti zamanında gitar çalma denemelerim olmuştu. Hatta doğum günümde hem lisedeki sınıf arkadaşlarımdan hem de aynı gün akşam babamdan hediye 2 gitarım olmuştu :)
Melodram'a bir kez daha teşekkür edip affına sığınarak kendi evim yerine şarkılı mime başlıyorum!!! :)

Sesinizin çok güzel olduğunu farz edin ve ideal sahne performansınızı tarif edin. (Hangi şarkıyı söylerdiniz, nasıl giyinirdiniz, size kimler ya da hangi aksesuarlar eşlik ederdi?)

Kesinlikle Duman ile sahnede olup Kaan'la, bir zamanlar deli divane aşık olduğum Batuhan'ın bestesi olan "Ah"ı söylemek isterdim. (Ben lisedeyken yani ergenken şu iki gitara da lise sonda kavuşmuştum, tam bir Duman ve Batuhan hayranıydım, odamın duvarlarını guaj boya ile boyamıştım hatta. Posterlerden duvar gözükmezdi. Sürekli Blue Jean okur, Dream Tv seyrederdim. Siyah giyer, siyah oje sürer tam rocker modunda gezerdim. (O eski halimden eser kalmadı, şimdi ama dinlemeye devam :) Hatta bir gün konserlerinden önce imza günleri vardı, geç kaldığım için imza alamamıştım ama yine de orada beklemiştim. Sonra tam sahneye inecekleri başka bir kapıya giderlerken ben de onları takip etmiştim ve o her şeyin silikleştiği anda Batuhan'ın koluna yapışmıştım :) Tabii güvenliklerin ayırmasıyla son bulmuştu, o an ve ben oturup ağlamıştım :) Ablam zor kaldırmıştı, yerimden. Ne günlerdi yaa. Böyle bir sürü konser anım var :) Bu arada yarın da bir konserleri var ve ben orada olacağım ama artık sakinim :P

O talihsiz gün çektiğim fotoğraf, 7 yıl olmuş.. Nasıl olduysa internete de yayıldı :)


Özel bir gününüzde bir koro ya da özel bir kişi sizin için sürpriz bir parça hazırlamış. Parçanın özelliği: sizi tarif etmesi. Hangisi olurdu?

O özel kişi Romeo'm olur ve biz birbirimize sarılıp dans ederken bizim şarkımız çalardı... Romeo'm yine kulağıma fısıldar, ben nefes bile almadan onu severdim...


İçinizde kalmış, söylenmemiş bir takım şeyler var. Uygun şartların bir araya geldiğini hayal edin. O kişiye(yarım kalmış bir aşk, kırgın olduğunuz bir dost vs.) duygularınızı anlatabileceğiniz bir fırsatınız var. Ona hangi şarkıyla duygularınız anlatırdınız?

Giden, kalpler kıran, çoktan bağışlanmış yalan dostluklara "çok geç" diyorum.


Sizi şuan okuyanlara göndermek istediğiniz parça?

Biraz da eğlenmeli. Dertlere ilaç bir şarkı. Müthiş topluluk Beirut, geçtiğimiz ay İstanbul'daydı ve ben gidemedim. Büyük keder içindeyim hala :/


Ve aynı şarkının vimeo'daki o güzel videosunu da görmenizi isterim, o da şurada.

Kimleri mimledim?


6.10.12

deniz, kum, güneş

Bol güneşli İstanbul günlerinin son demlerini yaşarken her an kendini deniz kenarına atan ben, bugün yine Yeşilköy ve Florya sahillerindeydim. Bu kez Romeo'm yoktu, yanımda çünkü çarşamba günü Kıbrıs'a yol aldı ve ben bu kez çalıştığım için hava alanına gidemedim, daha önce vedalaşmak zorunda kaldık :/  Neyse ki çok uzun ayrılıklar yok artık, önümüz bayram sonra ben de bir kaçamak yapmak istiyorum, Romeo'm tamamen dönmeden. Ocak'ta okulunu bitirmesini umuyoruz. E zaten bitirsin canım daha da uzatmaya gerek yok. Bugün benim bu hayatta gerçekten yanımdan ayrılmayacağına inandığım, bana herkesten hatta kendimden bile yakın can dostum, yoldaşımla harika bir gün geçirdik. Dostluğumuz başlayalı 7 yıl olacak ve son 2 yılımın da adeta kahramanı olur, kendisi. Her nazımı çeker, her derdimi bir tek o bilir, kimselere söyleyemediklerimizi birbirimize anlatır, bütün gün neredeyse hiç susmadan konuşur dururuz. Canımdan öte, kardeşim oldu artık. Hayatımdan giden ve var olamayan dostlar olduğu gibi bir dolu da dostum var ve onlara sahip olduğum için gerçekten çok şanslıyım.
Bu güzel cumartesi gününü can dostum ve onun küçük kardeşiyle dolu dolu geçirdik. Önce çimlere oturup uzun uzun konuştuk. Sonra sahile geçip ayakkabılarımızı çıkardık. Denizde çocuklar gibi oynadık, deniz kabukları toplayıp kumlara uzandık. Hayallerimiz de bize eşlik etti.
Zaten plaj epey kalabalıktı, yüzenler mi dersin güneşlenenler mi dersin denize girmenin yasak olmasına aldırmıyor, insanlar. Yine sahil boyu yürüdük ve Florya Sosyal Tesisleri'nde yemek yedik ve geçen sefer Romeo'mla beğendiğimiz düğün mekanına can dostumla birlikte baktık, o da inşallah seneye eylülde evleniyor, orada yapabilir düğününü :)
Öğlen güneşiyle başladığımız günü güneşi batırarak bitirdik. Denize karşı salıncakta sallanırken güneş batmıştı, bile. Son olarak meşhur roma dondurmacısında, kuzum bize dondurma ısmarladı ve herkes evinin yolunu tuttu :)


kuzum ile ben :)

şu ojeli ayak bana ait, bütün yaz ayakkabılarım saolsun renkten renge, şekilden şekle girdi :)

kabuklardan yaptığımız kalp. üsttekini de kuzumun kardeşi buldu, o da kırılmış bir kabuk :)

işte burası o çok bayıldığımız, havuzlu bahçeden bir görüntü, havuzun üstü tamamen camla kaplı.
güzel bir organizasyonla burayı daha da mükemmel yaptırırım, hem ben :)

Sosyal Tesislerdeyken çektiğim fotoğraf, Atatürk Havaalanı oraya çok yakın olduğu için inişe geçen bir sürü uçak görebilirsiniz :)

 gün batarken...

ve son poz da benden olsun, öptüm :*


2.10.12

biri şu kadını sustursun! :/

Bu iş hayatı beni 4 günde 4 yaş yaşlandırdı, bildiğin. Nelerle uğraşıyorum, kimlere katlanıyorum, bir görseniz acırsınız, halime :(
Bir kadın (kod adı: kızıl cadı) düşünün sabah 8 buçuk akşam 7 neredeyse aralıksız konuşuyor. Sadece konuşsa iyi. Bir söylediğini de en az 2-3 kez tekrar ediyor. 4 günde kadının aile kütüğünü çıkaracak hale geldim. Utanmasa ne zaman tuvalete gittiğini de anlatacak. İşin komiği kimsenin sorduğu da yok cevap verilsin, verilmesin o ne buluyorsa anlatıyor. Sonra kendi kendine nutuk çekmesini, olur olmaz her konuda yorum yapmasını, her gördüğünün ya da bahsi geçenin arkasından dedikodu yapmasını saymıyorum bile.
Sanırsın kadın, uzay üssünde NASA'da falan çalışıyor. Her şeyin uzmanı kesilmiş. Her şeye yetişiyor, her şeye bir cevabı var. Aranan eleman hatta. Onun gibisini bulamazlar. O olmasa şirket batar, maazallah.
Mesela bugün çalıştığımız bir firma faturayla ilgili bir işlemi yanlış yapmış. Arkalarından saymadığını bırakmadı. Vay efendim ne biçim muhasebecileri varmış, öyleleri de iş buluyormuş, önüne gelen firma açarsa böyle olurmuş daha neler neler.. Kadın ilk günden benim kuyumu kazdığı gibi başkalarını da olduğu yerden, işinden ediyor. E hobisi falan haline gelmiş, herhalde. Normal karşılıyorum artık.
Tek normal karşılayamadığım, çenesiyle bütün gün beynimi, nutuklarıyla da içimi şişirmesi. Ben neredeyse günde en fazla 100 kelime konuşuyorsam, bu kadının 10.000.000 kelimesi sayesinde ben de konuşmuş kadar yoruluyorum. N'olur birisi gelip şu kadını sustursun. Bir kutu çikolata vereceğim, söz. Hem de fıstıklı! :)