29.11.12

photo of day #29 kış

Benim henüz keşfettiğim mükemmel bir etkinlik varmış meğer..
Sevgili Rüzgar'a doğru'nun başlattığı "Photo of Day" adındaki bu etkinlik için gün gün konu belirleniyor ve bu konulara göre fotoğraf paylaşımı yapılıyor. Ben çok sevdim! :)
Aralık ayının listesi henüz tam netleşmemiş ama kasım ayınınki burada tık tık.
O zaman ilk fotoğrafım gelsin. Konu: kış..
Bu da geçen kış yaptığım dev kardan adam :))))


günler geçerken..

Bir kayboldum, pir kayboldum bennnnn!
O kadar çok şey birikti ki anlatacak, hem özledim de blogumu :/
Peki bu geçen sürede ben kısaca neler yaşadım, neler öğrendim.
Öncelikle "iş hayatı" yeni bir okul, yeni bir hayat adeta. Öğrenilecek şeyler bitmiyor.
İşi öğrenmek, uygulamak, sorumluluk almak bunlar en kolayı. Asıl mesele insanları anlamak, tanımak. 
İşte bu en zoru. Çünkü insanın olduğu yerde sıkıntı bitmez. Hele ki karşılığında bir bedel alınıyorsa.
Zamanında yurtta kalırken de bir sürü insanla bir aradaydım, evet o zaman da zordu ama iş hayatı bambaşkaymış. Ben mi çok takıntılıyım bilmiyorum ama bazen tahammülüm hiç kalmıyor. Olan bitene seyirci kalamıyorum. Hele haksızlığa hiç! Biraz da dobrayım galiba, müdür beye istediğim konuda istediğim sıkıntıyı anlatabiliyorum. Biraz olsun o zaman içim rahatlıyor. 
Ve en merak ettiğim şey ise donanımlı, kendini yetiştirmiş, kültürlü, nerede nasıl davranması gerektiğini bilen insanların bir arada çalıştığı bir yer yok mudur? Her iş yeri gerçekten böyle olmak zorunda mı?
Tüm sıkıntılara rağmen konumum ve yaptığım işler açısından her şey iyi gidiyor.
Günlerdir neler yaptığıma gelince, mesela geçen pazar Tüyap Kitap Fuarı'ndaydım. Kitaplar ve ben, en sevdiğim yer :) Onunla ilgili ayrı bir yazı gerekecek :)
Sonra geçen hafta doğum günümdü :) Sevinmeli mi üzülmeli mi bilemiyorum hala :/
Ve evet, "Evim Sensin"i ben de izledim. Öyle hazır ve nazır gitmiştim ki filme hüngür hüngür ağlayacağım garanti gibi. Anca gözüm doldu. Zaten o gece de ayrı bir hengame ile bitti. Ee ben hala okulu bitirip artık Kütahya'da olmadığımı, istediğim saatte istediğim yerde olamayacağıma alışamayınca.. Eve bal kabağına dönmeden gitmeme rağmen baba uyarıları dinlemek yine de kaçınılmaz oluyor.
Zaman hala nankör.. Romeo'ma kavuşmayı bekleyince geçmiyor, işten eve gelip biraz keyif yapayım derken bir bakıyorum yatma vakti gelmiş :(
Cedric'in de dediği gibi 8 yaşındaysanız (pardon 23 :) hayat gerçekten çok zor.

11.11.12

duma duma dum ben bir mim uydurdum :)

İlk mim'den sonra kendim bir mim yapsam nasıl olur, diye düşünüp bir mim hazırlamaya karar verdim. Ben bu mim işini sevdim, galiba :) Ne yapsam derken aklıma filmler, film sahneleri ve replikleri geldi. O zaman deneyip görelim bakalım, nasıl olacak :)
O zaman tatatatammmm başlıyorum!!!

Hayatınız bir film olsa hangi filmde başrol olmak isterdiniz?

Biraz damardan bir giriş oldu, sanırım :) Zorlayıcı bir soru da olsa ben herhalde "Wicker Park" da başrol olmak isterdim. Beni çok derinden etkileyen bir filmdi. İzlediğim gün dün gibi aklımda. Mükemmel bir aşk hikayesi, birbirine sonsuz bağlı bir çift. Sonradan ayrı düşseler de sonu kavuşmayla bittiği için başrolü kabul edebilirim :)

Sizi anlatan en iyi, en unutulmaz film sahnesi hangisi olurdu?
Eminim binlerce sahne vardır ama en en en etkileyen hangisi, sizce?

Benim için en iyisi, başrolünde olacağım filmin son sahnesidir, o da şudur:


Aklınızda en çok yer eden, adeta başucu cümleniz olan replik hangisi?

Ben, bu repliği beynime kazıdım.
"Birinin sana bir şey yapamazsın demesine izin verme. Hatta benim bile. Bir hayalin varsa onu koruman gerek. İnsanlar bir şey yapamaz ve senin de yapamayacağını söylerler. Bir hayalin varsa onu zorla al.” 
The Pursuit of Happyness

Ve son olarak filmlerle adeta bütünleşmiş o güzelim film müziklerinden favorileriniz hangileri? 

Benim en çok zorlanacağım kısımlardan biri de bu. O kadar çoklar ki. 
Yine en en en listesi yaparsak benim en sevdiklerim;
"Leon" unutulacak film mi :)


Sonra "Eternal Sunshine of the Spotless Mind"


Ve tabii ki "Amelie" dinlemeye doyum olmaz..


Sıra geldi asıl olayımıza, mimlemeye :)
Kimleri mimledim?

Öncelikle beğenen, yapmak isteyen herkese gitsin. Sonra da...

5.11.12

ömrüm senin..

Beklemek gibi can yakıcı, iç geçirtici, her seferinde acaba nasıl olurlu hayaller kurdurtan illet bir şey daha yok. Ah Romeo'm ömrüm senin, şu beklemek de olmasa...
Romeo'm planları bozup bana da sürpriz yaparak bayram öncesi çıkageldi :) Akşam üstü baktım ki telefonum Romeo'mun aramasıyla şenlenmiş, karşımdaki kıpır kıpır ses ben geldim, hava alanındayım diyor.
Bense çığlık çığlığa ama bu şimdi mi söylenir, diyip veryansın ediyorum. Evimiz o kadar yakın ki hava alanına geleceğini bilsem çoktan soluğu orada alıp karşılardım, sevdiceğimi.
Benim sevgili Romeo'm aslında bana ciddi ciddi sürpriz yapacakmış. Sana bir paket yolladım, gidip hava alanından alman lazım diyip, aslında o paket kendisi olacakmış ama yapmamış! Ben tabii daha deli oluyorum, duydukça. Yok efendim, sorgularmışım, içinde ne var dermişim. Hiç der miyim, arada sırada gelen romantikliğe ben hiç neden der miyim..!
Ve zaman öyle nankör ki beklerken geçmez onunlayken, o buradayken bir anda uçup gider. Ve yine o veda anı çıkagelir. Biri bizi hava alanından kurtarsın, en acilinden..! Yine koklamaya doyamıyorum yine ellerini bırakamıyorum. O, yine saçımdan bir tutam burnuna götürüyor. Yine gözlerimiz doluyor..
Sonra ben onsuzluğu, bir parfüm şişesiyle gidereceğimi sanıyorum. Bana aldığı ayıcığa parfümünden sıkıp onunla uyuyorum, yani kendimi kandırıyorum.. :(

Bu kurumuş papatyaları geçen gün tesadüfen buldum. Onları koyduğum yeri bile unutmuştum. Dokunduğum her şeyde ona ait bir ize rastlamak mümkünken onsuz bir hayat düşünemiyorum. Zaman, ne vakit bizim yanımızda olur ki?


4.11.12

eskiler gibisi yok

Her ne kadar üzerinden birkaç hafta geçmiş olsa da "Sahaf Festivali"ni paylaşmamak olmazdı. Ben de bu güzel etkinliğe son gününde katılma şansı buldum. Öyle güzeldi ki her şey, o eski kitap kokusunu duya duya gezinmek, kulaklarımızı, çalan plakların sesiyle doldurmak gibisi yoktu.
Son dakikada kuzenimin de bana eşlik etmesiyle mutlu bir gün geçirdik.
İşte o günden geriye kalanlar:
(Ne yazık ki fotoğrafların kalitesi biraz düşük, makinelerimizin azizliğine uğradık, affola :)







Mükemmel güzellikte film afişleri vardı, tabii Türkan Sultan tüm güzelliğiyle başrolü çekiyordu.






Ne varsa eskide var, diye boşuna dememişler. Şimdi nerede o eski plaklardaki sesin verdiği huzur?
En yakın zamanda benim de bir pikabım olsun sonra da plak koleksiyonu yapayım istiyorum. 
Nasıl güzel olurdu :)

Kuzenimin eli :)


Ah Zülfü Livaneli seni bir de plaklardan dinleyebilseydim..

Çizgi roman sevenler de unutulmamıştı.

Peki bu kadar güzel şeyin arasından ben ne aldım. 
Öncelikle son güne kalmış olmak sebebiyle aradığım, almak istediğim hiçbir kitabı bulamadım.
Zaten çoğu kitap tezgahlarda 1,2,3 liraya satılıyordu ama hiçbiri de nitelikli değildi. 
Alınabilecek değerde olanların da fiyatları sanıldığı gibi uygun değildi. 
Böylelikle sadece o atmosferi solumuş olup birkaç bir şeyle ayrıldım, sahaflardan.


İnci Aral'ın Unutmak'ını merak ediyordum, bir de gezinirken eski dergilere de rastlamak mümkün. "Varlık" dergisinin "Atatürk" temalı 1 Kasım 1958 tarihli sayısını aldım, fotoğrafta tam gözükmüyor.
"Çavdar Tarlasında Çocuklar"ı daha önce bir kitapçıdan almıştım ama daha sıra ona gelmedi :)
Ve son olarak bu güzel, blog temama uygun defteri de geçen hafta D&R'dan aldım, yazılmak için bekliyor :)

Elbette ki günümüz Sahaflarla bitmedi, sonrasında İstiklal'e çıktık. Çok meşhur beyoğlu çikolatasından yedik ve ben birkaç gelenekselleşmiş objeyi fotoğrafladım :)